15 Ocak 2014 Çarşamba

Burası Bir Efsane - Bistro Cabana

Bu mekanı çok sevdiğimiz bir aile dostumuz açtı ve bu vesile ile gittik. Çünkü mekanın Kayışdağı'nda  olduğunu duyduğunuzda muhtemelen şaşıracak ve belki de orada ne işimiz var diyeceksiniz. Ama emin olun peşin hüküm yapmış olacaksınız. Çünkü herkes orayı bir kez gidip görmeli ve sonrasında karar vermeli. Burayı açan insanlar çok kaliteli ve çok titiz insanlar, mekana da bu özen fazlası ile yansımış. Kendisi bize kısa sohbetimizde mekandaki bazı ayrıntıları anlattı ve gerçekten çok şaşırdık. Asla dondurulmuş gıda kullanmıyorlar, her şey taze tüketiliyor, baharatlar Hatay'dan geliyor, fasulye İspir'den yani her şey yetiştiği yerden temin ediliyor. Kahvaltıda verilen tüm reçeller ev yapımı. Pizza fırını İtalya'dan gelmiş. Makarnalar ise spagetti dahil orada kendileri tarafından üretiliyor. İki kez gittim ve her gittiğimizde farklı şeyler deniyoruz. Menünün üçte birini test ettim diyebilirim :) Yediklerimin hepsi çok lezzetli. Zaten bir gittiğinizde bir kez daha gitmek isteyeceksiniz ve yavaş yavaş hepsini tatmak isteyeceksiniz buna eminim. Üstelik çarşamba, cuma, cumartesi akşamları canlı müzik var. Beni dekorasyon meraklısı bir insan olarak mekanın dekorasyon detayları mest etti. Oldukça geniş bu alanda harika çözümler bulunmuş ve büyük bir zevkle döşenmiş. Sizlerle de bazılarını paylaşmak istiyorum.

 
Bu kısım sigara içilmeyen ve bence çocuklarımızla en rahat edebileceğimiz kısım
 
 
 
Bu köşe kitap okuyup kahve yudumlamak için ideal
 

 
 Burası da asma katın balkon kısmı, loca gibi tasarlanmış doğum günleri için ideal
 

Sehpa fikri ne kadar hoş değil mi?
 

 
 
En çok sevdiğim detaylar işte burada :)





 

İşte bu da güzeller güzeli arkadaşım ve güzel meyve tabağı :)
 
 Bistro Cabana Kayışdağı Cad. 282/1 Ataşehir Tel: (216) 577 84 84


 
 

9 Ocak 2014 Perşembe

Browni Kurabiye

Geçtiğimiz günlerde instagramda bir arkadaşım bu kurabiyelerin resmini paylaştı ve beni inanılmaz cezbetti hemen tarifini aldım ve yaptım. Gerçekten benim damak zevkime çok uygun bir lezzet.

Malzemeler;

* 1 bardak su
* 1 bardak şeker
* 250 gr tereyağ
* 1 çay bardağı sıvıyağ
* 1 çay bardağı pudra şekeri
* 1 yumurta
* 25 gr kakao
* 1 paket vanilya ( onun tarifinde yoktu fakat ben ekledim, sizde isteğe göre ekleyebilirsiniz)
* Alabildiğine un


Yapılışı;
1 su bardağı su ile şekeri kaynatıp soğumaya bırakıyoruz. Sonra diğer malzemeleri karıştırıp yoğurmaya başlıyoruz. Normal kurabiye kıvamına gelene kadar un ekliyoruz. Sonra kurabiyelere yuvarlak şekil verip tepsiye diziyoruz. Önceden 180 derece ısıtılmış fırında 20 dk pişiriyoruz. Fırından sıcak çıkan kurabiyelerin her birini şerbete batırıp çıkarıyoruz. Sonra isteğe bağlı olarak üzerine toz antep fıstığı ya da Hindistan cevizi ekliyoruz.

Afiyet olsun...

Nasıl Doğurdum, Nasıl Doğurmalıydım ?

Tüm annelerin bildiği gibi normal doğum birde sezaryen doğum olmak üzere  iki tane doğum şekli var. Bunlarında kendi içlerinde uygulanma şekilleri var elbette tıp okumadığım için o kadar ayrıntıya girip yanlış bir şey aktarmak istemiyorum.

Epidural Anestezi
 
Ben epidural sezaryen doğum ile kızımı dünyaya getirdim. Bunu gerçekten kendi irademle seçtim. Hatta ben normal doğum yapamayacağımı daha evlenmeden önce kafaya koymuştum. Neden mi? Hani şu meşhur anlatılan doğum efsaneleri yüzünden. Zaten ne varsa çocukluğumuzda var. Annem beni küçükken o gün senin bu gün benim her yere götürüyordu. Ve ister istemez ne kadar küçük de olsanız bazı senaryolar aklınızda kalıyor. Orada anlatılan acılı ve ölümle sonuçlanan doğum hikayeleri benim az biraz aklımda kalmış ve beni etkilemişti. Neyse, dediğim gibi hamile kaldığım gün doktoruma sezaryen yapacağımı söyledim. Gayet planlı bir şekilde çantamızı hazırladık ve doğuma gittik. Epiduralı tercih etme sebebim Derin'i anında görebilme isteği ve narkozdan ayılamama korkusuydu. Acıbadem Kadıköy hastanesinin epidural  anestezi uzmanı inanılmaz tatlı ve güven verici bir adamdı. Sorunsuz bir şekilde uyuşturuldum ve gayet zevkli bir şekilde doğum yaptım. Hatta eşimde doğuma girdi ve benden telaşlıydı, yüzü bembeyazdı onu ben sakinleştirdim:) Sonrasında da çok acı çektiğimi söyleyemem. Sanırım şansıma her şey yolunda gitmişti. Yapmak isteyenlere veya yapmak zorunda kalanlara tavsiye ederim.
 

 
  Fakat şunu belirtmek istiyorum. Gün geçtikçe, annelikte tecrübe kazandıkça, bir kadın olarak olgunlaştıkça keşke normal doğumu deneseydim diyorum zaman zaman. O normal doğum yapan arkadaşlarımın anlattığı mükemmel duyguyu eksik mi yaşadım diye düşünüyorum. Diğer sezaryen doğum yapan anneleri bilmiyorum ama bence sanki her anne aklından geçiriyordur acaba yapsam daha mı iyi olurdu diye...
 
Ne olursa olsun her şeyin doğalı makbul değil mi:) O yüzden sevgili anne adayları şu doğum işini bir kez daha düşünün derim ;)
Benim ise geriye dönüp bakınca çıkardığım sonuç, çocuklarımızın yanında konuşurken dikkatli olmamız gerektiği. İlerisi için kafalarında ciddi soru işaretleri yaratabiliriz.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Anne Dediğin Büyük Konuşur :)

Hani bir ata sözü vardır, 'bekara kadın boşamak kolay' diye. Aynen o misali kendi ve çevremdeki anneler adına konuşuyorum. Evlenip çocuk sahibi olmayı planladığım andan çocuğum olana kadar atıp tutuyordum. Mesela diyecek olursanız işte asla ile başlayan cümleler ;



 
' Kucağa alıştırmam, ilk günden itibaren kimse kucağına almayacak.'
'Tv seyretmeyecek, teknolojiden ilk okula kadar uzak duracak.'
'Ayakta sallamam ya da kucağımda uyutmam.'
'Yatağıma almayacağım, odasında kendisi uyusun.'
'Benim çocuğum sokaklarda yere yatıp ağlamayacak.'
'Benim çocuğum her şeyini paylaşacak.'
 
Ve bunun gibi bir çok aklıma gelmeyen bir sürü aslalar :) Gel gelelim ben ne dedim ne yaptım. Kucak konusunda çok yanlış düşündüğümü danıştığım uzmanlardan öğrendim. Danışmasaydım da zaten mecburen 5 ay sürekli kucakta olacaktı. Öyle bir ağlıyordu ki evde iş yaparken bile sling te taşıyordum. Ama şunu da belirtmeliyim Derin o kadar kucakta olmasına rağmen sonrasında kucakçı bir çocuk olmadı.
 
Tv seyretmeme konusunda ise hala içim cız eder. Hala yanlış olduğunu düşünüyorum fakat kendi evinin işini ve yemeğini yapan bir kadın için bunlar çok zor iddialar. Yapanlar vardır mutlaka sonuna kadar takdir ediyorum.
 
Derin 7 ay olana kadar kucakta gezdirilerek uyudu. Ağırlaştıkça sallayarak uyutmaya çalıştım ama istemedi. Düşünün yani asla ayakta sallanmayacak diyen ben bu şekilde alışsın diye aba sarf ettim, olmadı :)
 
15 aylık olduğunda geceleri sürekli uyanmaya başladı uykusuzluktan evdeki herkes gerilmişti. Haydi yanımıza alalım belki kesintisiz uyur dedik ama o da olmadı :)
 
18. aydan sonra sokakta dolaşırken istediği şeyleri yaptırmak için yerlere atladı. Etraftaki bakışlar sağ olsun kimi zaman yaptım istediklerini.
 
Ve işte iki yaş krizi, Derin 18. ayından beri hiç bir şeyini paylaşmadı ve hala paylaşmıyor. Çocuk bu yaşa gelene kadar bana göre bu annenin babanın eksikliğiydi. Şimdi ne durumdayız gel de bak :)
 
Çocuğum daha 27 aylık ve uzun senelerimiz var kısmet olursa, daha ne aslalar evet olacak çok merak etmekteyim. Bunu okuyan anne adayları varsa onlara önerim, kesinlikle sınır koymayın. Her annenin farklı bir tarzı ve bu tarzı biraz da çocuğun huyu belirliyor. Kendinizi sıkmayın, akışına bırakın, hepsinin geçici olduğunu bilin, yalnızca çocuğunuzu kayıtsız sevin. Her şey yoluna girecektir.

1 Ocak 2014 Çarşamba

Kıskanç Olmak ya da Olmamak

Kıskançlık nedir? Öncelikle bu kelimenin sözlük anlamını araştırdım ve karşıma bu çıktı;

kıskançlık; bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde ya da sevilen birisinin, başkasıyla ilgilendiği kanısından kaynaklanan güceniklikle karışık acı duyma. birinin üstünlüğünü, başarısını vb.'yi kaldıramama, haset.

Ben ilk kısmı anlayabiliyorum sevdiğin adamın başkası ile ilgilenmesine ya da sevdiğin adam ile başkasının ilgilenmesine gayet doğal olarak gıcık olabiliriz. Ya da bebek yaşlarda üzerinize gelen kardeşi yetişkin olana kadar kıskanabiliriz. Fakat sonrası beni aşıyor arkadaş. Şimdi düşünce akımı şeklinde yazmak istiyorum ...

Misal sevdiklerinin başarısını kıskanmak, sürekli kıyas yapmak, sevdiklerinin sahip olduğu güzel şeyler (son model bir araba, parlayan bir pırlanta, mükemmel bir yüz güzelliği, güzel bir vücut, yakışıklı ve sevgi dolu bir eş vs vs ...) Hepimiz güzel olan ve sahip olmadığımız şeylerin hayalini kurabilir ve başkalarında görünce özenebiliriz fakat ben başkasının sahip olduğu şeyler için hırslanıp onlara kinlenme hele de yüzüne gülüp içinden ona karşı kötü duygular beslemeyi hiç anlayamıyorum... Diyeceksiniz böyle insanlar var mı çevrende? Maalesef evet var bunu hissediyorum ve gözümle görüyorum:( Yakınlarını kıskanan, onlara gayet profesyonel şekilde güler yüz samimiyet gösteren ve arkasını döndüğü anda kıskançlığından dedikodu yapıp, ağız burun kıvıran insanlar var. Ve bunları görünce en yakınına bunu yapan insan bana neden yapmasın ki diyorum. Ve bende maneviyatımızı bu denli kaybettiğimiz için yıkılıyorum. Bu şekilde insanlar kendine ve karşısındaki insana zarar veriyorlar. Kıskanan taraf hayatının sonuna kadar gerçek bir dosta sahip olamayacağı için kıskanılan taraf da bunu anlayınca kimseye güvenemeyeceği için ciddi bir üzüntü yaşıyor.

Belki de bu bir hastalıktır, ben uzman değilim tamamen kafamdan şu anda geçen tahminimi sizlerle paylaşıyorum. Belki de tedavi edilmesi lazımdır. Belki de çok yazıktır kıskanç insanlara. Belki de onlara destek olup bu durumu aşmalarını sağlamak gereklidir.

Şu hayattan dilediğim bir kaç şeyden biri benim, kızımın ve eşimin bu tarz duygulardan uzak yaşaması. Umarım Derin sevgi dolu ve kendi ile barışık bir yetişkin olup etrafındakilere de bunu öğretir.